Benim Dedem, “Cemale Det” arkası olmayan bir insanmış! Yani gücü yeten, dedemi dövermiş.
Dedem, Nisange ‘Ziyaret’i, yani kuru bir ağacı yerinden söker, sırtlayıp götürür dayak yediği kişinin evinin kapısına bırakırmış, davamı Nisange’ye havale ettim. Dermiş….
Çocukluğumda anımsardım onu, yaşı belki yetmişin üzerindeydi, isparta’nın sokaklarında simit satardı, “Gırik estoooo” (Türkçe bilmezdi) Onurlu bir adamdı, alçak gönüllüydü, sevecendi.. İnsana bakınca gözleri gülerdi, çocukların ellerinden öperek niyaz ederdi…
Benim Dedem, devlet kapısına gitmeyi bilmezdi. İsteklerini “Dara Paçukune” yada dilek ağacına asardı.
Benim dedem, kimseye yalvarmazdı, onurlu adamdı… Yardım isteyeceği zaman Xızır’ı çağırırdı…
Benim Nenem, onun nenesi, belki onunda nenesi, evleneceği adamı rüyasında görmek için, Xızır ayında oruç tutar, tuzlu yiyeceklerle orucunu açar, hiç su içmez ve rüyasında kendine su verecek erkekle evleneceğine inanırdı. Zemheri ayında aç kalan kargalara hamur vererek, hamuru karganın nerede yiyeceğine bakarak, o haneye gelin gideceğini düşünürdü. Belki de evrene öyle bir mektup gönderirdi, yani şimdiki adı KUANTUM… Hani bilimin dibi olan şey!
Benim dedem, kurtların ağzını bağlamak için, yani kurtlar mala zarar vermesin diye, evde makasın ağzını bağlayan bir insandı. Hayvanların ayağı kırılmasın diye, Xızır ayında ağaç kırmazdı, dal kırmazdı, öyle inanırdı. Yani şimdikilerin deyimi ile, kurda öyle bir mektup bırakırdı, bir türlü kurt ile arasındaki anlaşmaydı…
Benim dedem, Ya Oli derdi, Ya Tije Muhometh, Ya Desdi Yimamu derdi…
Benim dedem, din kardeşliği adı altında hiçbir toplumu katletmedi. Gayri müslimdir diye kimseye iftira atıp, anasıyla, bacısıyla yatıyorlar demedi.
Benim dedem, elini Xızıra açarken, önce en uzaktan, sonra memleketine, köyüne, komşularına ve canlı cansız tüm varlıklara rızk dilerken, kalırsa bana da dedi…
Benim dedem, kimseyi sömürmedi, onun yüzünden kimse onlarca yıl cezaevinde yatmadı, onun yüzünden binlerce genç toprağın altına girmedi.
Benim dedem, geyiğe Xızırın Çocuğu, Malı dedi, ona namlu doğrultmadı, incitmedi. Gerektiğinde sırtında saman taşıdı.
Benim dedem, suya tükürmezdi, ateşe tükürmezdi, toprağı kirletmekten korkardı.
Benim Dedem, 12 ocağa ve onu temsil eden 12 jareye inanırdı, evinin önündeki gübre onun mekanına gitmesin, kirlenmesin diye yalınayak, ayakları parçalanarak o mekanlara, eşiğe giderdi. Paldır küldür içeriye dalmazdı, kapının eşiğine niyaz eder, izin isterdi, rızalık isterdi….
Benim dedem, o yüzden her beş yılda bir devlet, İslam kardeşliği adı altında, tüm halkları bir araya toplayıp kendisine saldırıldığında, saygı duyduğu yere, doğaya sığınırdı. Doğa onu kucaklardı, evladı gibi saklardı. Aylarca atalarımı beslerdi. Onlar doğa ile musahip olduğuna inanırdı.
Benim dedem, Xızırın onu ziyaret ettiğine inanırdı ve kapısına gelen fakiri de, zengini de aynı alçak gönüllükle karşılar, sofrasını paylaşırdı.
Benim dedem, ayının aç gözlülük yapan bir zengin olduğunu, Xızıra sopayla vurduğu için cezalandırıldığına inanırdı. Gole Buyere gölüne gidip, elma atardı, sevdiği kadınla birleşmeyi umut ederek. Oradan bir aygırın çıktığına inanırdı, dünya da eşi benzeri olmayan.
Benim dedem, Delileri severdi, Budela derdi onlara, evinin başköşesine oturturdu, dünya malına sırtını döndüğü için onu onurlandırırdı, sözlerine inanırdı…
Şimdi diyeceksin ki, e bizde aylarca dağda kaldık yaşadık. Kaldınız da, kaç köy boşalttırdınız, kaç orman yaktırdınız, kaç evi gidip ihbar edip yıllarca cezaevine düşürdünüz. Ekmek yediğiniz sofraları gidip itiraf ettiniz. Sonra siz doğadan değil, insanların gırtlağına basa basa yiyeceklerini, aspirinlerini aldınız, gasp ettiniz. Rızalık sormadan, sindirerek, silah doğrultarak… Siz sıkışınca başka devletlere, güçlere sığındınız. Siz sıkışınca, milletten bağış adı altında haraç topladınız… Siz sıkışınca, İslami söylemde olan, gezide gençleri döverek öldüren yapıyla ortak, kanka oldunuz… Siz sıkışınca devletin çeşmesine gidip, eğilip su içtiniz…
Şimdi soru şu; benim dedem mi gerici ve yobaz, siz mi….
Bu halkın inancından ne istiyorsunuz, oynamayın… Nereye gideceğini siz bile anlayamazsınız. Freni boşalan kamyon gibi, gidip gerici-yobaz-recm uygulayan, din kardeşliği için insan gırtlaklayan, kızları köle pazarında satan, çocuklara tecavüz eden, milletin boğazından alıp saltanat süren yapının kucağına itersiniz… Oynamayın, bu halkın inancıyla değeriyle, masumiyetiyle oynamayın. Onların hesabı başka hesaptı, sizin bu hesaba aklınız ermez…
Tüm dinlere, inançlara, yobaz yapıya hepinizde saygılısınız, öyle de olmalı… En gericisine dahi saygılısınız, din kardeşliğini dahi övgüyle anlatırsınız.. İyi onu da anladım…
Peki Alevilerle derdiniz ney, neden bu inanca saygınız yok!
Siz atanızdan mı kendinizden mi utanıyorsunuz, bu güzel insanlar saygıyı hak etmiyor mu?
En azından siz saygıyı hak etmiyor musunuz! yapmayın, yazıktır, bu inancın masumiyeti ile oynamayın. Bırakın, ağaca dertlerini anlatsınlar, yardım istesinler…
Kargayı kutsal saysınlar, ne olur, kıyamet mi kopar….
Yazıktır Oynamayın..
Remzi Aydın
AÇIKLAMA: Sosyal medyadan bana gelen bu yazıyı yazar Remzi Aydın’a ulaşamadığımdan gönderen ve tanıyan arkadaşın izniyle yayımlıyorum. Yazara teşekkürler. MY.